İçeriğe geç

Güvence Hesabı na hangi durumlarda müracaat edilebilir ?

Güvence Hesabına Hangi Durumlarda Müracaat Edilebilir? — Siyaset Bilimi Perspektifinden Bir Güç ve Vatandaşlık Analizi

Bir siyaset bilimci olarak, her zaman şu sorunun peşindeyim: Devlet, birey için ne zaman ve nasıl görünür hale gelir? İnsan, modern toplumda yalnızca kendi iradesiyle değil, aynı zamanda onu koruyan kurumların varlığıyla da var olur. Bu noktada, Güvence Hesabı gibi mekanizmalar sadece ekonomik bir güvence değil; aynı zamanda devletin vatandaşına uzattığı meşruiyet elidir. Çünkü her güç yapısı, kendini koruma kadar, koruma vaadiyle de tanımlar.

Güvence Hesabı: Devletin Güçle Şefkati Arasında Bir Mekanizma

Güvence Hesabı, sigortasız araçların neden olduğu trafik kazalarında zarar gören vatandaşların mağduriyetini gidermek için oluşturulmuş bir yapıdır. Ancak bu tanım, yüzeydeki teknokratik açıklamadır. Siyaset bilimi açısından bu sistem, devletin “güç kullanma tekeli”nin bir yansımasıdır. Çünkü devlet, güvenliği sağlarken aynı zamanda sorumluluk alanını da belirler.

Bir vatandaşın Güvence Hesabı’na başvurması, aslında devletle yaptığı görünmez bir sözleşmenin yeniden aktive olması anlamına gelir: “Ben seni korurum, çünkü sen benim yurttaşımsın.” Bu, devletin paternalist (baba-devlet) kimliğiyle demokratik kurumlar arasındaki gerilimi de ortaya koyar. Peki, bu gerilimde vatandaşın sesi ne kadar duyulur?

Güvence Hesabına Hangi Durumlarda Müracaat Edilebilir?

Hukuki düzlemde bakıldığında, Güvence Hesabı’na başvuru yapılabilecek durumlar şunlardır:

  • Zorunlu trafik sigortası bulunmayan araçların neden olduğu kazalarda zarar görenler.
  • Çalıntı veya gasp edilmiş araçlarla meydana gelen kazalarda mağdur olan kişiler.
  • Sigorta şirketinin iflas ettiği ya da poliçenin geçerliliğini yitirdiği durumlarda zarar görenler.
  • Faili meçhul (kaçan sürücü) kazalarda ölüm veya yaralanma yaşayan kişiler.

Bu koşullar, teknik olarak bir tazmin mekanizmasını anlatır. Ancak siyasal açıdan bakıldığında, her biri vatandaş-devlet ilişkisinde farklı bir iktidar ve güvenlik dengesi oluşturur. Devlet burada hem düzenleyici, hem de koruyucu rol üstlenir — tıpkı Hobbes’un “Leviathan”ında olduğu gibi.

İktidar ve Kurumların Psikolojisi: Kimin Güvencesi Kime?

Devletin gücü, yalnızca yasalarıyla değil, aynı zamanda kurumsal refleksleriyle ölçülür. Güvence Hesabı bu reflekslerden biridir; vatandaşın devlete olan güvenini kurumsallaştırır. Ancak şu soruyu sormak gerekir: Bu mekanizma bireyi gerçekten özgürleştiriyor mu, yoksa bağımlı kılıyor mu?

Bir erkek siyasetçinin veya stratejik düşünen bir analistin gözünden bakıldığında, bu sistem devletin meşruiyet stratejisidir — yani vatandaşın desteğini sürdürmek için geliştirilen bir araçtır. Çünkü koruma, aynı zamanda kontrolü de beraberinde getirir. Ancak kadın odaklı, demokratik katılımı önceleyen bir perspektiften bakıldığında ise Güvence Hesabı, toplumsal dayanışmanın bir örneğidir; vatandaşın sistemle eşit ilişkisini simgeler.

İdeoloji ve Devletin Görünmez Eli

Her kurum bir ideoloji taşır. Güvence Hesabı da istisna değildir. Bu yapı, liberal bireycilikle sosyal devlet anlayışının kesişim noktasında yer alır. Bir yandan bireyin sorumluluğunu (sigorta yaptırma yükümlülüğü) hatırlatır; öte yandan devletin, “sigortasız da olsan seni korurum” diyen kolektif vicdanını temsil eder.

Bu durum, ideolojik olarak “aktif vatandaşlık” anlayışını güçlendirir. Çünkü birey, devletin bir lütfunu değil, hakkını talep eder. Başvuru sürecinde, vatandaşın sesini duyurabilme yeteneği demokratik katılımın ölçüsüdür. Peki, sizce bu süreç herkes için eşit mi? Yoksa güç, yine güçlülerin elinde mi toplanıyor?

Toplumsal Cinsiyet Perspektifi: Güvenceye Giden İki Yol

Erkeklerin tarihsel olarak güç, kontrol ve strateji merkezli davranış biçimleri; kadınların ise dayanışma, empati ve katılım odaklı yaklaşımları, Güvence Hesabı gibi kurumların algılanışını da şekillendirir. Erkek birey, bu tür sistemleri bir “hak aracı” olarak rasyonelleştirirken; kadın birey, “toplumsal adaletin” bir parçası olarak anlamlandırır.

İşte bu fark, devletin kurumsal iletişiminde de hissedilir. Resmî metinlerde yer alan “hak” ve “yükümlülük” kelimeleri, maskülen bir güç diline aittir. Oysa mağduriyetin yaşandığı anda kadınsı bir duyarlılık — empati, eşitlik, adalet arayışı — bu dili tamamlar. Belki de siyaset biliminin en temel sorusu burada yeniden sorulmalıdır: Devlet sadece güçlüleri mi korur, yoksa herkesi mi?

Vatandaşlık, Meşruiyet ve Adaletin Estetiği

Bir vatandaşın Güvence Hesabı’na müracaat etmesi, sadece bir form doldurmak değil; aynı zamanda adaletle ilişki kurmaktır. Bu ilişki, bireyin devletle olan mesafesini belirler. Eğer süreç şeffaf, adil ve ulaşılabilir ise; vatandaş, “bu devlet benim için var” diyebilir. Aksi halde, güvenin yerini yabancılaşma alır.

Bu noktada, siyaset bilimi bize şunu öğretir: Güç, yalnızca uygulandığında değil, adil kullanıldığında meşrudur. Güvence Hesabı da bu meşruiyet sınavının bir parçasıdır. Çünkü bir devletin büyüklüğü, savaş alanında değil; mağdur vatandaşına nasıl davrandığında ölçülür.

Sonuç: Güvencenin Politikası

Güvence Hesabı, görünürde bir tazmin mekanizması olsa da, özünde devletin vatandaşına verdiği sözün testidir. Siyaset bilimi açısından, bu mekanizma toplumun adalet anlayışının, güç dağılımının ve demokratik bilincinin aynasıdır. Erkeklerin stratejik rasyonalitesi ile kadınların katılımcı duyarlılığı birleştiğinde, devletin koruma politikası gerçek anlamda insanileşir.

Son bir soru: Gerçek güvence, devletten mi gelir, yoksa toplumun kendisinden mi?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

şişli escort
Sitemap
prop money